Napoli’den yola çıkalı neredeyse iki buçuk gün olmuştu. Sıcak ve yanlarında getirdikleri kölelerin iniltileri adamı bunaltıyordu. Köleleri sakatlamadan, hastalanmalarına izin vermeden Roma’ya götürmeliydi. Yoksa beş para etmezlerdi. Yanlarında sekiz erkek ve on iki köle kadın vardı. Erkeklerin yaşı ilerlemişti. Onlardan alacağı para ancak masraflarını karşılardı. Kadınların sayısının bu kadar olması da canını sıkıyordu. Kadın köleler çok para etmezdi. Onlardan sadece hizmetçi ve seks kölesi olarak yararlanabilirlerdi. Ona kalsa bu kadınların yarısı gereksiz yüktü. Ama patronu her kuruşun hesabını yapıyordu. Köleleri bir an önce satmalıydı.
Napoli limanına geleli bir hafta olmamıştı ki ellerinde kölelerin çoğunu satmış oldukları için patronu keyifliydi. Kendisi orada kalıp onu Roma’ya göndermişti. ‘Hepsini satmandan gelme’ diye.
Sıcak onu rahatsız etmişti. Yol kenarındaki bir ağaçlıkta oturmak istedi. Ona getirdikleri suyla elini yüzünü yıkadı. Tam kurulanırken bir bebek sesi duyduğunu sandı. Kulak kesildi. Evet bir bebek ağlıyordu.
‘Yola atılan bebeklerden biridir’ diye düşündü. ‘Umarım kız değildir.’ Erkekler daha çok para ediyordu. Uşağına bebeği bulmasını söyledi.
Roma’da aileler bebekleri olduğu zaman erkek olmasını isterdi. Erkekler daha güçlü, daha verimli işçiler olurdu. Asker olabilirlerdi. Toplum erkek egemen bir toplumdu. Kadınlar aileler için yük olarak görülürdü. Kız çocuklar için tek umut zengin bir adamlar evlenmeleriydi. Çoğu aile bu kadar beklemek istemez, kız çocuklarını doğduklarında yol kenarına bırakırlardı. Açlık, susuzluk ya da hayvanlar öldürsün diye. Ya da bir köle taciri bulurdu. En iyi ihtimalle biri evlat edinirdi.
Roma İmparatorluğunda kadının değeri yoktu. Kızlardan bahsederken en çok kullanılan sıfat ‘iğrenç’tir. Romalılar kültürlerini antik Yunan’dan almıştı. Felsefecilerin Hayatları adlı kitabında Diogenes Laertios, Sokrates’in şu sözünü aktarır; ‘Kadere üç şey için teşekkür ediyorum. Birincisi bir hayvan değil, insan olarak doğduğum için. İkincisi bir kadın değil bir erkek olarak doğduğum için. Üçüncüsü de bir barbar değil, Yunanlı olarak doğduğum için.
Kadınların yeri barbarlarla hayvanlar arasındaydı.
En önemli işleri çocuk yapmak olduğundan güzelliklerine değer verilirdi. Güzel kızlar on iki yaşında evlendirilirdi. Babalarının istediği adama, babalarının istediği fiyata.
Uşaklar bebeği getirdiğinde hiç şaşırmamıştı. Ona kumaşlara sarılmış bir bebek getirmişlerdi. Bir kızdı. Bebeği bakmaları için köle kadınlara vermelerini söyledi. Ölmesi için yol kenarında bırakmayı vicdanı kabul etmemişti. ‘Satabilirsem belki hayatı kurtulur’ diye düşündü.
Biraz soluklandıktan sonra yola çıktılar. Attıkları her adımda kafiledeki kadınlar kendi kaderlerine biraz daha yaklaşıyorlardı. Ya bir evde uşaklık edeceklerdi ya da birinin cinsel zevklerini tatmin etmek üzere kullanılacaklardı.
Hava kararıyordu. Kafile bir sonraki duraklarına kadar karanlıkta yol alıyordu.
Kadınlar binlerce yıldır erkeklerin egemen olduğu dünyada karanlıklar içinde yürümenin bir yolunu buluyordu.
Onlara kurtuluş umudunu verecek bir ışık doğacak mıydı bir gün?
Kadınları barbarlardan bile aşağı görüp, hayvanlardan biraz daha iyi kabul eden erkeklerin dünyasında bir gün onlara eşitlik umudu veren bir kurtarıcı gelecek miydi?
Galatyalılar 3:28
Ekranda yazılı
‘Artık ne Yahudi, ne Grek, ne köle, ne özgür, ne erkek, ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz.’