Görmek

Doğuş Bayramlarında her yer ışıklarla süslenir. İnanan inanmayan birçok insan ruhsal bir alacakaranlık içindeki dünyada iki bin yıl önce gerçekleşen bu doğumun ışıklarını hatırlatan bir ortamda Noel dönemini geçirirler. Hediyeler alınır, verilir. Bir sevgi şöleni dünyanın her köşesinde yaşanır. Baba Tanrı’nın dünyaya tek ve eşsiz Oğlunu, Dünyanın Işığı’nı yollaması sevinçle kutlanır.

BABA TANRI OĞULU NASIL GÖRDÜ

Kutsal Kitap yıldızbilimcilerin, çobanların ve hatta meleklerin sevincinden söz eder ama Baba Tanrı’nın duygularından bahsetmez. Oğlunu dünyaya göndererek O’nun alçak gönüllü bir tutumla ve yücelikten yoksun bir biçimde “Dünyanın Kurtarıcısı” olmaya soyunması, bu zorlu, acılı ve ölümcül yolculuk, hem Baba hem de Oğul için birçok duyguyu taşımayı gerektirir. Kutsal Kitap birçok yerde Tanrı’nın duygularından söz eder. Yine de Oğul’un doğumundaki duygularını bilmeyiz.

Bir Baba için çocuğunun doğumunu görmek, onun yaşamda attığı adımları izlemek mutluluk vericidir. Detayları bilemesek de Baba Tanrı’nın da İsa’da maddeyi kuşanan Oğlunun bir anlamda yanında olmayı sürdürdüğünü anlıyoruz. Kutsal Ruh bunu bize iki cümleyle bildirir: “Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi” (Luka 2:40). İsa’nın her çocuk gibi karşılaştığı büyüme sıkıntılarında, insanlarla ilişkilerinde geçirdiği hiçbir aşama lütufkar Baba’nın gözlerinden kaçmamıştır.

“-Tamam gözünden kaçmadı ama nasıl hissediyordu? Örneğin arkadaşlarıyla oynarken yere düştüğünde mesela?
-İsa’nın beden almış olmasının getirdiği “mesafe”, Baba’nın İsa ile ilişkisi konusundaki detayların yazılmaması Baba ve Oğul’un duygusal alemlerinde neler olduğunu bilmeyi insan için olanaksız kılar. İnsanlar evlatları yürümeyi, koşmayı öğrenirken düştüklerinde içleri “cız ederek” yetişir onları kaldırır ve bazen çocukların acılarını hafifletmek için sarılırlar. Baba Tanrı gerçek bir insan olarak gelişen Oğlunun yanına koşmadı. O’nu dünyaya bıraktı.
-Dünya ne isterse İsa’ya yapsın diye mi?
– Hayır. Dünyanın acısını üzerinde taşıyacak Oğlunun her çocuk gibi büyümesine olanak tanımak için. Ayrıca acılarla pişerek ya da İncil diliyle ‘yetkinleşerek’ merhametli ve sadık başkahin olabilmesi için bıraktı.Büyük feryat ve gözyaşlarıyla Baba’ya dua etti. Acılar Oğul’a söz dinlemeyi öğretti (bkz. İbr. 5:7-9).”

İsa’nın gençliği hakkında Kutsal Kitap’ın verdiği bir başka bilgi O’nun on iki yaşındayken tapınakta din öğretmenleriyle konuşmasıdır. Zekası, bilgisi ve tutumu hayranlık uyandırıyordu. Kutsal Kitap Baba’nın İsa’nın bilgelikte ve boyda gelişmesini beğeniyle izlediğini bildirir (Luka 2:52).

Bu izleme her zaman sessiz bir biçimde sürmemiştir. İsa’nın hizmetine başladığı gün olarak ifade edebileceğimiz vaftiz gününde Baba Tanrı’nın sesi duyulur: “Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum” (Luka 3:21). Kutsal Ruh da aynı anda İsa’nın üzerinde belirdiğinde bir sevinç ve kutlama ortamı oluşur. Bu “işteki ilk gün” kutlamasını çöldeki zorlu hizmet izleyecektir.

Başına her ne gelirse gelsin İsa Babasının hoşnutluğunu bozacak, O’nun beğenmeyeceği hiçbir şey yapmadı. Hiç günah işlemedi. Söz dinledi. Bu aktif itaat sayesinde bütün insanların günahını taşıyan kusursuz kurban olabildi. Böylece ölüme, çarmıh üzerinde ölüme kadar gitti. İsa’nın insanlığın günahları nedeniyle çarmıhta ölürken çektiği acıların derinliğinin tam kavranamayacağı gibi bu durumun Baba için hangi duygulara karşılık geldiğini de bilmek insan için olanaksızdır. Bildiğimiz şey şu: İsa’nın ölümü Tanrı’nın bütün insanlığın kurtuluşu için tasarladığı çözümdü ve İsa Mesih de bu yoldan gönüllü olarak giderek Babasını onurlandırdı (Yu 10:15). Babasının ona olan sevgisinden emindi (Yu 5:20). Bu nedenle her konuda olduğu gibi Baba’yı sevmek ve itaat etmek konusunda da insanlara örnek oldu. Baba da İsa ile ilişkisinde üç kez bizim bilebileceğimiz şekilde İsa’ya yönelik konuştu (Mat 3:13-17; 17:1-8; Yu 12:27-30).

“- Biz dua edince her zaman yanıt almıyoruz. İsa ettiğinde alıyor muydu?
-İsa’nın Babası ile ilişkisi bizimkiyle kıyaslanamayacak kadar derindi. “Ben ve Baba biriz” diyebilmişti (Yu 10:30).
– Getsemani Bahçesinde Baba İsa’ya neler söyledi? Çok acı çekiyordu.
-Son akşam yemeğinden sonra İsa, “Abba, Baba senin için her şey mümkün, bu kaseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun” (Mar 14:36) diye dua ettiğinde Baba’nın İsa’ya verdiği yanıtı şimdi işitemiyoruz. Hiç uyumayan, sevgi olan Baba’nın Oğlunu yanıtsız bıraktığını düşünmek olanaksız. Yaşanan bu olayları insanlara aktaran o sırada uykulu olan öğrencilerdi. Yine de Baba’nın ağır biçimde kederli olan İsa’ya melekleri göndererek hizmet etmelerini sağladığı kaydedilmiştir (Luka 22:39-44).
-Evet, Baba asla bırakmaz, terk etmez (Mez 121).”

İsa’yı ölüme “terk etmiş” olması insanlığın kurtuluşu için Üçlübirlik’in ödediği bedeldir. Günaha bakamayan Tanrı’nın günahları üstlenen Oğlu çarmıhta ölürken bakamadığını söylerler. Tersine, bir an olsun bakışlarını çevirdiğini düşünmek Baba’nın Oğul’a olan sevgisini azımsamak anlamına gelecektir. Eğer sevginin ne olduğunu Mesih’in bizler için ölmesinden öğreniyorsak (1Yu 3:16), bu ölümdeki sevgiyi tahmin bile edemeyiz. Baba’nın hem Oğul hem O’na iman aracılığıyla oğul olanlar hem de dünyada yaşayan herkes için duyduğu sevginin boyutlarının insanın kavramaya yetisini aşacak ölçüde olduğu fark edilmeli.

Çocuğunun canının yanmasına, mesela elinin çizilip kanamasına üzülen insanlar bir de Baba’nın çarmıha dek işkencelerden geçen Oğul’un ölümünü izleyen yüreğini düşünmeliler. Tabii ki eli çizilen çocuğun eli iyileşecek herkes bunu bilir. İsa da üçüncü gün ölümden dirilecekti, dirildi. Baba da bunu biliyordu. Bu yürekteki, evlada bakan gözlerdeki duyguları değiştirmez. Sevgi her şeye katlanır.

BABA’NIN DUYGULARI

“-Duygulardan söz edince şaşırıyorum. Genellikle Hristiyanlar Tanrı ile ilgili öğretilerden söz eder. Nasıl oluyor da sürekli duygulardan bahsediyorsun?
-Her yüzyılda Hristiyanlar Üçlübirlik konusunda bazı noktalara ağırlık verdiler. Belki de artık duygulara ağırlık verme zamanı gelmiştir.
-Ama Tanrı’nın duyguları insanlarınki gibi.
– Üçlübirlik içindeki Kişilerin duygularından söz edildiği zaman bu bağlamda kullanılan ifadelerin insan biçimci (antropomorfik) olması beraberinde birçok soruyu getirmektedir. Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın insanlarla benzeşen duygularından söz etmesi (bkz. Mez 106:40-öfke; Rom 5:8-sevgi; Çık 33:19-acıma, Sef 3:17-sevinç vb) ve ayrıca insanın Tanrı benzeyişi olması kavramının (Yar 1:26-27) muhtemelen duyguları da kapsıyor olması bu ortak duygu ifadelerine uygun düşmektedir. Yine de Tanrı’nın yalnız insani duygulara benzeş hisleri taşıdığı sanılmamalı ve benzeyen hislerin de insani olanla birebir aynı olduğu yönündeki bir yanılgıya düşmemek gerekir. Tanrı insan kavrayışından aşkındır, egemendir. Yarattıklarına karşı duyular besler ama bu duyular O’nun bütün sıfatlarıyla uyum içindedir ve Tanrı’yı Kendi tanrısal karakterine aykırı davranmaya zorlayamaz.”

İNSANIN OĞULU GÖRMESİ

Tanrı insan bedeni alarak yeryüzüne geldi. İnsan, beden almış olan Oğul’a bakarak Tanrı’yı görebilecekti (Yu 1:18; 14:9). Bu nedenle İsa’nın duygularında kendi duygularımıza koşutluk, yakınlık gördüğümüzde bunu Tanrı’ya atfedebiliriz. Tanrı’yı gözümüzde insani olana tercüme eden İsa aracılığıyla O’nu tanıma olanağımız gelişmiş oldu.

Yuhanna birinci mektubuna yazdığı harika giriş ayetlerinde Yaşam Sözü olan Oğul’u işittiklerini, O’nu görüp izlediklerini ve O’na dokunduklarını yazıyor (1Yu 1:1-2). İsa Mesih göründüğünde yeryüzünde Tanrı’yı gösterdi. Oğul’a bakıp, dokunmak mümkün oldu. Oğul’u öpün sözü (Mez 2:12) bir bağlılık çağrısından öte harfiyen yerine getirilebilir bir eylem oldu. Ve kesinlikle Meryem’in dudaklarında gerçekleşti.

Yine de Oğul’u insanın görebilmesi insanlığın Tanrı oğulları olabilmesi için gereken bir adım oldu. Oğul’a iman edenlerin yüreklerine Oğul’un Ruhu gönderildi ki O’nun gibi “Abba! Baba!” diyebilsinler (Gal 4:4-6).

Tanrı’dan uzakta olanlar kurtuluş umutlarını karşılarında buldular. Ruhta yoksul olanlar, tutsaklar, körler ve diğer hastalar ve ezilenlerin tümü, Tanrı’nın lütfuna aç olanlar İsa’nın yaptıklarını görüp bildirisini dinlediklerinde onları doyuracak Ekmeği, Yahve’yi karşılarında beden almış buldular. “Sonsuz yaşamın sözleri” İsa’daydı (Yu 6:68). İsa hep sonsuz yaşamın sözlerine, yani Tanrı’ya aç olanları aradı. Günahkarlarla yemek yedi (Mat 9:10-13) ve herkese Tanrı’yı ararlarsa bulacaklarını anlattı (Lu 11:10).

Staniloae şöyle yazar: “İmanlının Oğul ve Tanrı Sözünün benzerliğine dönüşmesi bizzat Sözün kendisinin vahiy tarihi boyunca bize yaklaşması sayesinde olmuştur. Sonra benzeyişimizi onarmak için bu benzeyişi kendi üzerine aldı. Onu kendisiyle birleştirdi. Dirilişimiz ve yüceltilmemizin temeli olarak düşündüğü insanlığımızı ayağa kaldırıp bütün hale gelebilmesi için bizi yükseltti”

“-Yani insan bedenini alarak insanlığa yaklaşmış oldu.
-Evet. Anlatılmak istenen imanlıların Tanrı’ya benzemesi için yine Tanrı’nın adım adım ilerlemesinin gerekmiş olması. Tanrı insana yaklaştı.
-İnsanlığımızı ayağa kaldırıp onarması nedir?
-Romalılar beşinci bölümde İsa’nın günahla lekelenen, ölüme yazgılanan insanlığa yaşam veren kurtuluşu sağladığı yazılı (Rom 5:18). İnsanı tekrar yaratılış konumuna döndürmek için, Tanrı ile barıştırmak için uğraştı.”

Her zaman insanlar İsa’yı kabul etmediler. Tanrılık savını bir küfür saydılar. Beden almış İsa Tanrılığına atıfta bulunduğunda Tanrı’nın bir karikatürü gibi oldu. İsa’nın yaptıklarını ve sözlerini anlamakta zorluk çeken öğrencilerine kim olduğunu anlayıp anlamadıklarını teyit etmek için “Sizce ben kimim?” diye sorması gerekmişti (Mar 8:29). Havariler dışında O’nun kimliğini ilk anlayan kişinin bir kör olması da ironiktir (Mar 10:46-52). Vaftizci Yahya bile adam gönderip sordurmuştu: “Gelecek Olan sen misin?” (Mat 11:2-3). Bu yanlış anlaşılma Yeşaya peygamberin sözlerinde açıkça görülüyordu:

“Bakılacak biçimden yoksundu. Gönlümüzü çeken bir görünüşü de yoktu. İnsanlarca hor görüldü, yapayalnız bırakıldı. Acılar adamıydı, hastalığı yakından tanıdı. İnsanların yüz çevirdiği biri gibi hor görüldü, ona değer vermedik” (Yşa 53:2-3).

O’na değer vermedik. İsa insanların gözünde bir soytarı, meczup, saçmalık, akılsızlık oldu (Mat 26:65; 27:27-40; 1Ko 1:18, 23). Utanç verici bir biçimde cezalandırıldı (İbr 12:2). En sonunda kuzu gibi götürüldü boğazlanmaya (1Ko 5:7).

İnsanın ona kurtuluş sağlamak için büyük bir özveride bulunan Tanrı’yı bu denli öfkeyle yanıtlaması akıl alır bir şey değildir. Günahlı yüreği (Yer 17:9) nedeniyle bütünüyle yok edilmeyi hak eden insan, İsa’yı eline geçirdiğinde işkenceyle yok etmeye çalıştı. İsa el ve ayaklarından haça çivilenerek öldürüldüğünde kendisine acı veren insanlar için de öldü.

Yahudi dini günahları bağışlatmak için kurban kesilmesini zorunlu sayardı (Lev 17:11). Bütün halkın günahlarını bağışlatmak için bir erkek keçi kesilirdi (Lev 16:15). İsa iyilik bilmezliğin doruğu olan işkencecilerin astığı çarmıhta ölürken bütün dünyanın günahlarını bağışlatan (1Yu 2:2) günah keçisi oldu (2 Kor. 5:21). Tanrı’yı tanısınlar diye bütün geldiği dünyada insanlar O’nu insanlıktan çıkardılar. Bir hayvan gibi boğazladılar. “Ama ben insan değil, toprak kurduyum, insanlar beni küçümsüyor, halk hor görüyor” (Mez 22:6) sözleri O’nu tarif ediyordu.

“-İnsanların İsa’ya bakıp O’nu anlamaması çok garip geliyor bana.
-Ne yazık ki dünyada çok az insan gerçekleri kabul ediyor. Çoğunluk İsa’yı çarmıha gerenler gibi. Öfkeli, alaycı, kendini büyük gören kibirli kişiler.
-İsa’ya nasıl bir karşılık vermek gerekir? Bu kadar çok şey yapan birine nasıl teşekkür edilir?
-Aziz Augustinus “Tanrı’ya verecek bir şey mi arıyorsun?” diye sormuş. “Öyleyse kendini ver” (Rom 12:1-2).”