Youtube videolarından bazıları özellikle insanların yüreklerini titretmeleri için yapılır. Bunlar arasında annelerinin yüzlerini ilk kez gören bebeklerin hallerini gösterenler özel bir yer tutar. Gözleri bozuk olan bebekler gözlüğü ilk taktıkları anda ana babalarını tanırlar. Onları gördükleri zaman daha ortada bir konuşma bile olmaksızın kimi gördüklerini bilirler. Ana kuzularının analarının yüzünü ilk gördükleri andaki yüz ifadeleri ömre değer.
İnsanlar da yeryüzünde günah ve çürümüşlük içinde yaşarken Göksel Babalarını görmek için büyük bir arzu duyarlar. Amaçsızlıkla, acılarla, iniltilerle dolu yaşamın içinde göremedikleri Göksel Babaları ve kurtuluşlarına duydukları umutla dayanma gücü bulurlar (Bkz. Rom 8:18-25; Kol. 1:3-8). Bir de Babalarını görebilecekleri bir gözlük olsa!
BABA TANRI’YI GÖRMEK
Hristiyanlar arasında Bebek İsa’nın doğduğu koşulların ne kadar zor olduğu hep anımsanır. Handa yer olmaması, ilk günlerini bir yemlikte geçirmiş olması, ağıldaki hayvanlar, sağlık koşulları İsa’nın ne kadar kötü durumda olduğuna kanıt olarak gösterilir. Aslında kutsal Aile’nin kaldığı yer, bazı Anadolu köylerinde kullanılan, hayvanlar için de bir bölmenin bulunduğu ve genellikle misafirlerin ağırlandığı bir mekândı. Fiziksel şartlar felaket olsaydı bile bu kötülük betimlemelerinde kullanılan hiçbir şey İsa’nın Baba ile arasında oluşan uçurumdan kaynaklanan sıkıntısının yanına bile yaklaşamaz. Oğul Tanrı özüne sahip olduğu halde, bu tanrısal konumu bir ayrıcalık olarak kullanmadı ve bir bebek olarak doğdu.
“-Bütün mesele İsa’nın bir ağılda doğması mı? Her gün birçok bebek çok daha kötü, zor koşullarda doğuyor!
– Hayır. Mesele yemlik, ağıl filan değil. İsa’nın geldiği yer asıl can alıcı nokta.
– Meryem’den doğması mı yani?
– Baba’dan ayrılması unutulan asıl acı.”
Kutsal Üçlübirlik içindeki Kişilerin ilişkisi muhteşemdir. Konu Baba Oğul ilişkisi olduğu için onlar arasındaki sevginin, birliğin bir nebze olsun kavranmaya çalışılması gereklidir. Baba ve Oğul arasındaki birlik sahip oldukları ortak özde görünüyordu. Aziz Basil bir mektubunda “Baba’da olan Oğul’da vardı. Oğul tümüyle Baba’daydı, Baba tümüyle Oğuldaydı… Böylece her Benlik tüm Özün taşıyıcısı oldu” demiş. Parçalanamaz ve bölünemez bu birliğin kaynaşması yalnızca sevgi ile tarif edilebilir.
İsa beden alıp insan olarak yeryüzünde doğunca bu kaynaşmada bir fark oldu.
“-Nasıl yani aralarındaki sevgi yara mı aldı? Ayrıldılar mı?
– Hayır. Oğul, Baba ile birliğinden ve Tanrılığından vazgeçmeden bir fazlalığa sahip oldu. İnsan bedeni aldı.
– Fazlalık… Oğul’u sınırlayan bir kambur gibi.”
Sonsuz Tanrılık içindeki Baba-Oğul ilişkisinin İsa’nın beden almasıyla düştüğü hali kavramak olası mıdır? Sınırsız, tarifsiz, eksiksiz, sonsuz bir birliğin, teklik halinde yaşanan Baba-Oğul’un bir olma durumunun Oğul beden aldığındaki hali nasıl engin bir ayrılıktır! Oğul Tanrı, insan bedeni aldı. İsa tanrılığından vazgeçmedi ama insan bedeninde doğarak kendisini bir bebeğin zayıflığı, sınırlılığı içine hapsetti. “Kendini boş kıldı”.
Bebekler doğdukları zaman bir travma geçirirler. Anne rahminin sıcaklığından, güvenliğinden doğarlar; spazmlarla, darbelerle, sıkışarak. Bu nedenle bebeğin ağlamasının sadece bir kısmı anneden ayrılmanın getirdiği acıdan kaynaklanır. Bebek İsa da doğduğunda Meryem’in rahminden ayrılmanın getirdiği travmayı yaşamıştır. Daha büyük travma ise Meryem’in rahmine indiğinde Baba Tanrı ile olan ilişkisindeki farklılıkta olmalıydı. Baba’nın bağrında olan biricik Oğul, bir yandan O bağırda bulunmayı sürdürürken insanların arasına karışmıştı. Baba ile birlikteyken Rahim olana ihtiyacı yoktu; zaten O’nunlaydı. Ama Meryem’in rahmine indiğinde, bedenle sınırlandığında, bu dünyaya insan olarak doğduğu zaman İsa’ya yabancı, düşman ve sonunda O’nu öldürecek olan dünyada Baba’nın korumasından uzak kaldı. “Eli, Eli, lema şevaktani!”
“- Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin. İsa ölmeden az önce söylemişti bunu. Beden aldığında ya da ‘kendini boş kıldığında’ Tanrı’dan bedensel olarak uzaklaştı. Çarmıhta ise Baba’dan ayrı kaldı.
– Baba mı, Oğul’dan beden almasını istedi? Ne büyük bir özveri istemiş.
– Baba ile Oğul’u o kadar birbirlerinden ayıramazsın. Kararı veren Bir Olan’dır. Özveri de hem Baba’nın hem de Oğul’un.
– Çok karmaşık!”
Baba’nın Oğul’dan, Oğul’un Baba’dan ayrılması ya da aralarında bir fikir ayrılığı söz konusu olamayacağı için durum çok da karmaşık değildir. “Tanrı sevgidir”. Oldukları sevgi nedeniyle Baba, Oğul ve Kutsal Ruh birlikte insanların kurtuluşunu arzuluyorlardı. Onların insanlığın içindeki zor durumdan kurtulabilmesi için gördükleri çözüm ‘beden alma’ idi. Oğul’un Baba’dan bir de insan bedeni alıp ayrılmasının, zamanın ve mekânın içine girmesinin ilişkilerinde yeni bir dönem başlatacağını bilmelerine karşın Oğul, Baba ve Ruh olmayan bir şeyi yüklendi. Sevgi eyleme geçirir ve İsa ‘Kul özünü’ aldı.
“- Gönüllü olarak insan bedenini bir kambur gibi üstlendi yani.
– Sevgi bunu zorunlu kılar. Baba ve Oğul insanlara olan sevgileri nedeniyle bu özveride bulundular. İsa’nın her türlü hastalık, pislik, acının ortasında ve Baba ile yeni bir boyut farkıyla yaşamayı istemesi bu özverinin somut göstergesiydi. Ölümü sırasındaki çığlığa giden yol bu doğum acısıyla başladı. Sonra Bebek İsa acıyla doğdu.”
Kutsal Kitap, Bebek İsa’nın neler yaşadığı ya da hissettiği hakkında bir bilgi vermiyor. Yine de yanıtı olmasa bile Baba’dan uzakta bir bebek olarak İsa’nın neler hissettiği merak edilmeye değer. On iki yaşındayken tapınağa gidip onu arayan Meryem ve Yusuf’a “Babam’ın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?” demesinin ardında Baba Tanrı’yı görmek istemesi ne kadar etkiliydi bilinmez.
‘Kul özünü’ almak, Oğul’un insan olup bir köle, bir hizmetkar durumuna gelmeyi kabul etmesi demekti. İsa, Oğul olduğu halde bir insanın Baba’yı görebileceği kadar görüyordu. Tek farkla, insanın günahla körleşen gözlerine karşın İsa hiç günah işlememişti. O’nun Baba’ya bakışlarında Tanrı’ya bakmayı öğreniyoruz.
İnsanlar Baba Tanrı’yı göremezler (1Ti 6:15-16; Çık 33:20). Günah nedeniyle düşkün hallerinde Kutsal Olan gözlerinden ve maalesef çoğunlukla gönüllerinden de uzaktadır. Yine de insanlar hep Tanrı’yı görmek, bilmek, emin olmak istemişlerdir. Bir tek Adem ve Havva, o da günah işleyene dek, Tanrı ile görüşüyorlardı. Günah dünyaya girdikten sonra ise insan için ruhsal ölüm, Tanrı ile büyük bir ayrılık vardı. Tanrı’ya en yakın olan Musa bile özlemi içerisinde “Lütfen görkemini bana göster” (Çık 33:18) diye yalvarmıştı. Yüzünü, Kendini değil sadece yüceliğini görmeyi dileyebildi.
İSA BABA TANRI’YI NASIL GÖRDÜ
Günahsız İsa, Baba’yı ne kadar görebiliyordu? Birkaç kez O’nunla iletişim bağlamında gözlerini göğe kaldırmıştı. O zaman gördükleri Oğul’un Baba’nın bağrında bulunurken gördüklerinden ne kadar farklıydı? İsa, Baba’yı biliyordu ve her kafasını kaldırdığında bu bilinçle Baba’ya bakıyordu. “Yüreği temiz olanlar Tanrı’yı görecekler” ayeti sadece ölüm sonrası için umut vermiyor. Bende “temiz bir yürek yarat” diyen Hristiyanların imanla bildiklerini İsa, Baba ile ilişkisinden ötürü deneyimiyle de biliyordu.
Bu birlik İsa beden aldığında da bitmedi; biraz farklılaştı. Baba’nın bağrındayken Oğul, her şeyi ‘bilindiği gibi tam biliyor’ ve görüyordu. İsa ise beden almış Oğul olarak, dua eden insan (Mat 14:23), ağlayarak yakaran insan (İbr 5:7), mucize dileyen insan (Yu 11:41-42) olarak gözlerini göğe kaldırıp Baba’ya baktı. “Adeta Tanrı, parmağıyla gözünü çıkarmış ve kendisini dışarıdan görmek için kendine çevirmiş gibidir”. Baba yakaran insanın gözlerinden Kendisinin nasıl göründüğünü İsa’nın bakışında gördü. Baba’nın kudretini, sevgisini, bütün niteliklerini bilen İsa, insani bedenle sınırlanmış olarak gökteki isteğinin yeryüzünde de gerçekleşmesini istedi.
Dua ettiğinde sevgisini iletmekle kalmıyordu tabii ki, içlerinde yaşadığı insanların umutsuzluğu, yoksunluğu, yoksulluğu da dualarının konusu oluyordu. Yuhanna on yedinci bölümdeki harika duası İsa’nın öğrencileri arasındaki birliğe ve O’nu izleyenlerin Baba ile de bir olmasına verdiği önemi anlatıyor. Yoğun hizmetlerinin olduğu günlerin gecelerinde İsa sabaha kadar dua ederek dinleniyordu (Mar 6:45-46). Dua ederek dinlenebilmesinin nedeni Baba’nın yanının en güvenli, en verimli yer olduğunu bilmesiydi. Bunu öğrencilerine de öğretti. “Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır” (Lu 11:5-13). Baba oğluna güzel armağanlar verir. Onu tesellisiz bırakmaz. Dileyenlere Tesellici’yi de verir (Yu 14:16-17).
Gözlerini göğe diktiğinde hem kendisine hem çevresindekilere Baba’ya yöneldiğini gösteriyordu (bkz. Yu 11:41-42). Tanrı sadece gökte değil ki! Ama gözleriyle Tanrı’yı göremeyen insanların bir yöne yönelmeye ihtiyacı vardı. Baba’nın yüceltilmesi, her şeyden üstün, her şeyden yüce, aşkın bir Baba Tanrı’nın tapınılması hep yüceliklere bakarak yapılırdı. Tanrı insanların bakışındaki yüzeysellikten ve kalıplaşmış tutumdan şikayetçiydi ve istediği “yüreği O’ndan uzak olmayan” bir biçimde Kendisine bakmalarıydı (Yşa 29:13). İnsanlar dua ettiğinde bilemedikleri, tam olarak kavrayamadıkları bir otoriteye yakarırlar. Ama İsa dua ettiğinde bildiği, tanıdığı, hissettiği ve yüreği yakın olduğu Baba’ya seslendi. Bu nedenle bize öğrettiği dua Baba’ya seslenmeyle başlar: “Göklerdeki Babamız”, “Baba, adın kutsal kılınsın” (Mat 6:9-13; Lu 11:2-4).
“-Rabbin Duası değil mi bu? ‘Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun’.
-Evet. İsa gökteki durumu, egemenliğin ne olduğunu biliyordu. Babadan dilediğini aldığını bildi. Ama insanlar ne istemeyi ne de almayı bilemediler bir türlü. Göğe bakıp çaresizce duruyorlar.
– Bir gün Tanrı’yı görecekler mi acaba?”
Baba Tanrı’yı görmek, O’nunla aynı ortamda yaşam sürmek Hristiyan’ın kendi geleceğine ilişkin sahip olduğu bilgilerdir (Va 22:3-5). Bir gün iman edenler Tanrı ile yüz yüze görüşecekler. İsa ise sürekli Baba Tanrı ile bağlantı içindeydi. O’nun Ferisilere ya da yobaz dindarlara karşı tutumunu okuyanların şaşırmaması lazım. Baba’yı yakından bilen, tanıyan ve seven İsa’nın onlara tepki göstermemesi beklenemezdi. O’nun adına insanlara baskı yapan yobaz, şeriatçı zorbalığa Baba Tanrı’yı tanıyan İsa’nın katlanamayacağı açıktır. İsa Tanrı’nın insanları uğruna ölecek kadar sevdiğini bize gösterdi.
“- Bu konuda sayfalarca yazı yazılabilir. Bütün bu Üçlübirlik öğretisinin anlamı nedir? Bize ne demek istiyor.
– Tanrı’nın birbirine kaynaşmış benliklerinin arasındaki sevgi ilişkisi ve İsa’nın Baba’dan farklılaşarak beden alışı, bize Tanrı’yı ve O’nun ne kadar harika, kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşem olduğunu anlatıyor.
– Bende bu konu daha da çok Tanrı’yı görme arzusu uyanıyor.
– İsa “Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür” demişti (Yu 14:9). Bu görme arzusu ve Tanrılığın sevgiyle girdiği özveri süreci insanı tapınmaya yöneltir. İlahiyat insanı tapınmaya yöneltmiyorsa boş laftır.”
“Sevgili kardeşlerim, Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz. Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’yı görmüş değildir. Ama birbirimizi seversek, Tanrı içimizde yaşar ve sevgisi içimizde yetkinleşmiş olur” (1Yu 4:11-12).
Leave a Reply